"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi"
Bir şeyin değerinin, kaybedildiğinde daha iyi anlaşıldığı nasihatini hepimiz sık sık duyarız ama bir musibet başa gelmeyince tam anlayamıyoruz sanki. Yukarıda Kanuni Sultan Süleyman’a ait dizelerdeki "bir nefes sıhhat"in değerini ise küresel koronavirüs salgını döneminde sağlığı yerinde olan da olmayan da hepimiz iliklerimize kadar hissettik.
İki yıldır dünya maskeli baloya döndü. Herkesin ağzında bir maske, şöyle doya doya özgürce nefes almaya hasret kaldı insanlık. 2020’den önce birisi çıkıp, herkesin yıllarca ağzında maskeyle gezeceğini, dünya genelinde karantina uygulanarak kimsenin evinden uzunca bir süre çıkamayacağını ve dünyanın büyük kentlerinin meydanlarının bomboş kalacağını, dünya ekonomisinin altüst olacağını deseydi herhalde "delirdi" diye gülüp geçerdik. Bugün geldiğimiz nokta ise hepimizin malumu.
Evet, bir nefes sıhhati tehdit eden en büyük etken şu anda koronavirüs.
Ancak bir önemli etken daha var: "Sigara"
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre yılda ortalama 8 milyon insan sigaradan hayatını kaybediyor. Bu ölümlerin 1,2 milyonu tütün ürünlerinin dumanına maruz kalınması sonucu gerçekleşiyor. Tütün kullanımından dolayı her yıl yaklaşık 83 bin kişinin hayatını kaybettiği Türkiye'de, 252 bin çocuk ise maruz kaldığı dumandan dolayı ölüyor.
Dünya çapında her yıl 4,5 trilyon sigara izmariti de düzensiz bir şekilde doğaya atılıyor. Doğaya karışan izmaritler zehirli atık üretiyor ve binlerce kimyasalın havaya, suya ve toprağa karışmasına neden oluyor. Sigaraya bağlı hastalık ve ölümlerin artması üzerine 1987 tarihinden itibaren tütünle mücadele konusunda küresel düzeyde çalışmalar yürütülüyor.
Ölümü de geçiyorum bir tarafa, hayata 1 defa geliyoruz ve hayat çok güzel. Sigara kullanarak nefes almada, yokuş yukarı çıkmada ve efor gerektiren yaşamsal faaliyetlerde hayat kalitesi düşüyor.
***
Size sigara ile ilgili birkaç tane şahit olduğum olaylardan örnek vermek istiyorum. Sene 2011, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin başkenti Lefkoşa’da askerim. Komutanlarımız bir eğitim gününde, birkaç gün sonra Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün yerleştiği tampon bölgenin Rum sınırında üstümüzde tam teçhizatlı 5 kilogram ağırlıkla koşu yapacağımızı söyledi. Gün geldi, çıktık gittik güzergaha. Koşuya başladık, sigara kullananlar kısa bir süre sonra çok arkalarda kaldı ve içlerinden özellikle bir tanesi 1 kilometre bile koşamadan nefes alamaz hale gelerek yere yığıldı, kımıldayamıyordu. O an öleceğini düşündüm, gerçekten kriz geçiriyor gibi bir hali vardı. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti.
İki yıl önce bir tanıdığı ziyarete gittim, sohbet esnasında 16 yıldır kullandığı sigarayı bıraktığını söyledi. Dedi ki, "Sigara içenler ne kadar kötü kokuyormuş. Ben bunun hiç farkında değilmişim, 16 yıl eşime zulmetmişim. Arabama bile sigara içen alamıyorum artık, çünkü kokusundan tiksiniyorum."
Gerçekten öyle, sigara tiryakileri ne kadar da diş hijyenine dikkat ederse etsin soba borusu gibi kokuyorlar. Yazıyı okuyanlar, bana incinmesin bunları ifade ettiğim için. Çünkü, gerçek dost yolda taş varsa, "Orada taş var ayağın takılır düşersin, diğer taraftan git." demelidir. Demediğin zaman dostuna kötülük yapmış olursun. Maksadım bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek saygıdeğer güzel insanlar.
Özellikle sigara içen doktorlara ise diyecek bir söz bulamıyorum, doktor sürekli bize sağlık öğütler ama nasıl sigara içer yahu?
Bugün 9 Şubat Sigarayı Bırakma Günü, paketi çöpe atarak bir adım da siz atabilirsiniz.