YUSUFÇELİK

Ali ve Nino

Ali, Azerbaycan Türklerinden Müslüman bir delikanlı.

Nino, Hristiyan bir Gürcü kızı.

Dünya bölünürken onlar aşkın içine düştü.

Takvim yaprakları 1910’lu yılları göstermektedir. Dünya çalkantılar içerisindedir. 1. Dünya Savaşı, Bolşevik İhtilali, Rus işgalleri ve Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesi yaşanmaktadır. Kafkasya bir bütün olarak Sovyet devriminin arifesindedir.

Ali ve Nino, Doğu ve Batı kültürüyle yetişmiş 2 gençtir. Ali, Nino'yu ilk kez okulun ilk günü Bakü’deki Nikolay Caddesi’nden okula giderken gördü. 

Ali, Bakü Hümanist Lisesinde, Nino ise Ali’nin kuzeni Asya ve Ayşe ile karşıdaki Kutsal Kraliçe Tamar Kız Lisesinde okumaktadır. Ayşe Nino’yla sınıf arkadaşıdır aynı zamanda. Ali, Ayşe vasıtasıyla Nino ile tanışmıştır. Avrupa görgüsüne sahip, beyaz tenli, siyah ve iri gözlü, uzun kirpikli ve zarif hilal kaşlı Nino, Ali’ye göre dünyanın en güzel kızıdır.

Ara sıra normal arkadaş gibi buluşup görüşüyorlar, ancak Ali Nino’dan içten içe hoşlanmaktadır. Bu buluşmalarda zamanla birbirlerine hisleri ilerledi, sevgiye ve zamanla tutkulu bir aşka dönüştü. Yine bu buluşmalardan birinde aralarında evlilikle ilgili diyalog geçti.

Nino, kollarını Ali’nin boynuna doladı ve burnunu alnına dayadı. “Belki seninle evlenirim Ali, ama üstesinden gelmemiz gereken onca şey var. Bunları hiç düşündün mü? Öncelikle annem ve babam bir Müslüman ile evlendiğim için üzüntüden ölecekler. Sonra baban seni lanetleyecek ve benim de Müslüman olmamı isteyecek.” dedi. Ali de Müslüman olmasına gerek olmadığı ve ailesinin üzüntüden ölmeyeceği cevabını verdi.

Ali, onsuz bir yaşam düşünmüyordu, onun için gelecek “Nino” demekti.

Ali ve Nino, imkansız aşklarını yaşatabilmek ve insan olma zemininde “bir olmak” için Doğu ve Batı arasındaki sınırı kaldırmak zorundaydı.

Nino’nun babası ilk başta bu işe sıcak bakmasa da zamanla kabul etti. Ali’nin babası da Nino’nun Doğu geleneklerine uyum sağlaması gerektiğini düşünüyordu. Ali, daha sonra Nino’nun ailesiyle tanıştırılmak için Tiflis’e gitti.

Onuruna verilen aile partisinde Gürcü şarkılarını dinledi ve Nino’nun bir grup kuzeninin Gürcü bıçak dansını seyretti. Tiflis sokaklarında bir gün yürürken Nino Ali’ye, Asyalı olmadıklarını Batı’ya ait olduklarını, onu sevdiğini ama onun kültürünün dünyasından korktuğunu da ekledi.   

Ali’nin Melik Nahararyan ismindeki Ermeni arkadaşı da Nino’ya aşıktı. Bir gün Nino’nun Nahararyan tarafından kaçırıldığını öğrenmesi üzerine Nahararyan’ın peşine düştü. Nahararyan Nino’ya barbar ve çöl kölesi olarak nitelendirdiği Ali gibilerin eline düşmemesi gerektiğini söylüyordu. Onları takip eden Ali bunları duydu. Nino ise Ali’yi sevdiğini söyledi.

Ali hançerini savurdu; Nahararyan parmaklarını açıyordu, bileklerinden kan akıyordu. Nahararyan Ali’ye yumruk indirdi. Ali hançerini onun kalbine saplayarak onu öldürdü. Ali artık aranan bir suçluydu, o yüzden yakalanmamak için Dağıstan’ın ücra bir yerine gitti.

Bir süre sonra Ali’nin dostu Molla Seyit ona Nino’yu getirdi ve iki sevgili evlendi. Rusya’da gerçekleşen Bolşevik İhtilali’nin ardından suçlu olmaktan çıkınca Bakü’ye döndüler.

Bakü’de Rusların silahlandırdığı Ermenilerle çatışmalar yaşanmaktadır ve Ali’de bu çatışmalarda bir süre yer aldı. Çatışmalar sürerken Nino’yu İran’daki yakınlarının yanına gönderir. Hamile Nino, Ali döndükten bir süre sonra kız çocuğu doğurdu.

İran’ın ülkenin geleneklerine, göreneklerine alışamayan Nino’nun durumuna çok üzülen Ali, Kafkas İslam Ordusu Bakü’yü kurtarıp Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti kurulunca eşini Bakü’ye getirdi. Dışişleri Bakanlığında memuriyete başladı.

Bakü’nün Sovyet Rusya tarafından işgali üzerine eşini ve kızını Tiflis’e gönderir. Kendisi de savaşırken Gence Köprüsü üzerinde makineli tüfeğinin başındayken 8 mermiyle vuruldu, cansız bedeni kuru nehir yatağına yuvarlandı. Yüzbaşı İlyas Bey cebinde bir anı defteri buldu, defteri Nino’ya teslim etmek üzere aldı.

Rusların son taarruzu başlamadan sabah saatlerinde 24 yaşındaki Ali defnedildi. Yeni kurulmuş Azerbaycan Cumhuriyeti’nin hayatı da tıpkı Ali’ninki gibi uzun sürmedi ve Sovyetler Birliği’ne dahil edildi. 

Gürcü heykeltıraş Tamara Kvesitadze, bu aşktan esinlenerek Batum şehrine 7 tonluk çelikten 8 metre yükseklikte, hareket eden “Man and Woman (Adam ve Kadın) Heykeli” yaptı. Gündüzleri doğuya bakan Ali ve batıya bakan Nino'nun heykellerini daha önemli kılan şey ise her akşam saatlerinde özel ışıklandırmalarıyla hareket etmeye başlayarak birbirlerine yaklaşmaları. Önce dudakları birbirine değiyor ve tam kavuştuktan kısa süre sonra birbirinin içinden geçerek ayrı düşüyorlar tıpkı aşklarında ölümün onları kısa sürede ayırması gibi.     

Heykel, Batum’un simgesi konumundadır ve turistlerin başlıca uğrak yerleri arasındadır.