Muğla’nın Menteşe ilçesine bağlı Gevenes köyü, günümüzdeki adıyla Çaybükü Mahallesi’nde yaşayan ağa oğlu Mustafa Şahbudak, köy muhtarı Tevfik Cezayir’in en yakın arkadaşıdır.
Tevfik ve Mustafa, köy kahvesinde sık sık dama oynamaktadır. Tatlı bir rekabet içerisinde gerçekleştirilen maçlar köy sakinleri tarafından da ilgiyle izlenmektedir.
Temmuz 1946, sıcak bir yaz günü hakimdir köyde. Mustafa ve Tevfik, yine kıran kırana dama mücadelesi vermektedir.
Bir süre sonra Sarı Mehmet lakaplı ormancı Mehmet İn, sarhoş bir halde kahveye gelir. Komşu Çiftlik köyü civarında 1 gün önce çıkan yangının zaptının ilçeye gönderilmesi için muhtardan bekçi talebinde bulunur.
Muhtar Tevfik ise “Olmaz, daha acil olan seçim sonuçlarının ulaştırılması gerekiyor. Bekçiyi gönderemem.” diyerek, talebi geri çevirir.
Bu cevap üzerine sinirlenen ormancı ile Tevfik arasında tartışma çıkar.
Muhtar Tevfik, “Ayıp ediyorsun Mehmet, bize müsaade et.” der ve oyuna devam eder.
Sinirine hakim olamayan ormancı, yumruğuyla dama masasını dağıtır.
Olayın büyüyeceğini anlayan köylüler, sakinleşmesi için ormancıyı kahvenin arka tarafına götürürler ancak ormancı bağırarak küfürler savurmaya devam eder.
Mustafa, küfürlere tahammül edemeyince yerinden kalkıp ormancının üzerine yürür ve bir tokat atar.
Muhtar, olayı yatıştırmak için araya girer ama tarafları sakinleştiremez.
Ormancı kamasını çıkartarak Mustafa’yı kolundan yaralar. Mustafa da tabancasını çıkarır ve korkutmak için yere ateş eder. Ormancı kaçmaya başlayınca, kaçmaması için bir el daha ateş eder.
İkinci kurşun Tevfik’e isabet eder. Tevfik, dönemin imkansızlıkları içerisinde tahta bir sal üzerinde 23 kilometre uzaklıktaki Muğla Devlet Hastanesine götürülür.
Çok kan kaybeden Tevfik, arkadaşı Mustafa’yı yanına çağırarak, “Ben ölüyorum; hakkını helal et.” der ve yaşama veda eder.
***
Tevfik’in ardında 25 yaşında gözü yaşlı bir eş ile 2’si erkek, 1’i kız olmak üzere 3 yetim kalır.
Bu acı olaydan sonra köyde kalamayacağını anlayan ormancı, tayinini Kavaklıdere ilçesindeki Orman Müdürlüğüne ister ve bir süre sonra köyden gider.
Tevfik’in eşi Pembe, olayın acısına dayanamaması nedeniyle birkaç yıl sonra akli dengesini yitirir.
Mustafa ise 4 yıl hapis cezasına çarptırılır, cezaevinde geçirdiği her günün gecesinde arkadaşı Tevfik rüyasına girer. Cezaevinden çıktıktan sonra anılarla dolu köyde yaşayamayacağını anlayan Mustafa da Muğla’ya yerleşir.
***
Bu acı olay üzerine, Değirmenci Pisili Tahir Usta tarafından "Ormancı" türküsü yakılır ve zamanla ünü Türkiye'ye yayılır.
Ormancı Mehmet, emekliye ayrıldıktan sonra memleketi Marmaris’e yerleşir ve 1990’lı yılların başında vefat eder.
Mustafa ise 28 Mart 2005’te tedavi gördüğü İzmir Ege Üniversitesi Hastanesinde 83 yaşında ölür.
Belen kahvesi zamanla yıkılma ve yok olma noktasına gelir. Muğla Valiliği tarafından kamulaştırılıp restore edilerek 2005’te tekrar hizmete açılır.
Belen kahvesi ovaya hakim bir tepede yer almaktadır ve her yıl ziyarete gelen binlerce misafiri ağırlamaktadır.
Kahvede, olayda adı geçen 3 kişinin dama masası başında mankenleri de yer almaktadır.
Olayın en acı tarafı ise her şeye sebep olan ve olayın sonucunda kendisine hiçbir şey olmayarak hayatına devam eden bir ormancıya karşın hiç suçları bulunmayan 2 gençten birinin hapise diğerinin ise mezara girmesidir.
***
Çıktım Belen kahvesine baktım ovaya
Bay Mustafa çağırdı dam oynamaya
Ormancı da gelir gelmez yıkar masayı
Laf anlamaz ormancı çekmiş kafayı
Aman ormancı canım ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı
Köyümüzün suları hoştur içmeye
İçinde köprüsü var gelip geçmeye
Sevdiğimi vurdular hiç mi hiçine
Yazık ettin ormancı köyün iki gencine