YUSUFÇELİK

Ağlayan çınarın ağlatan hikayesi

Hafta sonu Bursa’daydım.

Yol boyunca gördüğüm ve seyretmeye doyamadığım zeytinlikler içimi açtı, terapi gibi geldi.

Renkli evleri ve taşlarla döşeli dar sokaklarıyla ünlü tarihi Cumalıkızık köyüyle güne başladım.

İkinci durağım Nilüfer ilçesinin Gölyazı Mahallesi’nin Uluabat Gölü sahilinde ise 25 metre uzunluğunda bir çınar ağacı selamladı bizi. 750 yıllık anıt ağaçmış. Ağlayan çınar deniliyor bu ağaca. Sit alanı içerisinde olduğu için özel koruma altında.

Bu ağacın bir de hikayesi var, ağlatan bir hikaye.

Türklerin ve Rumların birlikte yaşadığı Gölyazı’da Eleni ve Mehmet isminde birbirine aşık 2 genç vardır.

Türkiye ve Yunanistan, Lozan Barış Anlaşması’na ek olarak 30 Ocak 1923’te imzalanan sözleşme uyarınca kendi vatandaşlarını karşılıklı zorunlu göçe tabi tutar.  

Eleni, mübadele nedeniyle buradan ayrılmak zorunda kalır. Rumların köyden gittiğini gören Mehmet, kalabalığın içinde Eleni’yi arar. Bu esnada Eleni’nin ağabeyi Mehmet’in yolunu keserek, bu sevdasından vazgeçmesini söyler.

Mehmet’in bunu kabul etmemesi üzerine aralarında tartışma çıkar. Tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine kızın ağabeyi Mehmet’i hançerle yaralar.

Mehmet, aldığı yaraya rağmen Eleni’yle gizli gizli buluştuğu ulu çınara gider ve oyuğuna girer.

Olayı öğrenen Eleni, soluğu çınarda alır ve Mehmet'i kanlar içerisinde ölmüş halde bulur.

Belinden kuşağını çözer ve dalın birine geçirerek kendi hayatına da son verir.

Olayı tüm yöre halkı duyar ve kulaktan kulağa daha geniş kitlelere de yayılmaya başlar.

Her yıl nisan ayının sonundan mayıs ayının sonuna kadar gövdesinden kırmızımsı bir sıvı damlıyor ağacın, sanki Eleni ve Mehmet'in hazin aşkına ağlarcasına.

Ağacın kökleri Uluabat Gölü’ne uzandığı için demir oksitten kaynaklanabilir bu kırmızımsı sıvı ama bununla ilgili bilimsel bir bilgi yok.   

Gezgin ve şair Mehmet Okatan da hikayeyi duyunca bölgeye gelir, ağaca uğrar ve halktan bu acı olayı dinler sürekli.

Ağlayan çınarın ağlatan hikayesini aşağıdaki mısralarla kaleme alır.

***

Tarihin verdiği yorgunlukla yan yatmış ulu bir çınar

Lakin, yaşamaktan umudunu kesmemiş

Uzanmış öylesine bağrı yanık, yaprakları hüzün

İçi kan ağlarcasına savaşlara, acılara, kara sevdalara tercüman olurcasına

Ardından sevgi bahçesi, açmayan gonca bir gül

Önünde oluk oluk gözyaşlarının eseri, koca bir göl