YUSUFÇELİK

Manda yuva yapmış söğüt dalına

Manda yuva yapmış söğüt dalına

Yavrusunu sinek kapmış, gördün mü?

Sabahınan erken çifte giderken

Öküzüm torbadan düştü, gördün mü?

Sabah erken ezan okurken

Müezzin minareden uçmuş, gördün mü?

Tiridine, tiridine, tiridine bandım

Bedava mı sandın, para vidim aldım

***

Kastamonu'nun Tosya ilçesine ait ''Tiridine Bandım'' türküsü, tüm Türkiye olarak hepimizin bildiği şıkır şıkır, fıkır fıkır bir oyun havası. Türkü biliniyor ama sözlerinin anlamı mantık kuralları çerçevesinde değerlendirildiğinde akıla oturtulamıyor.

Haklı mısınız?

Yerden göğe kadar haklısınız.

Mantıklı olarak düşünüldüğünde kocaman manda kuş değil ki, upuzun söğüt ağacının dalına çıkıp nasıl yuva yapsın? Küçücük sinek, kocaman mandanın kocaman yavrusunu kapıp nasıl götürsün? Yüzlerce kilo ağırlıktaki öküz daracık torbaya sığmaz ki, torbadan nasıl düşsün? Müezzin minareden nasıl uçabilir ki çünkü kanatları yok. Olsa olsa kaza geçirip aşağı düşebilir.

Hakikaten çok bilinmeyenli denklemler yumağı. Birinin sarhoş kafaya aklına gelen birbiriyle bağlantılı olmayan tüm kelimeleri arka arkaya sıralayarak yazdığını bile düşünebilir bazılarınız.

Bir Tosyalı olarak, türkümüzün hikayesini halkımıza özellikle yeni nesil türküseverlere anlatmak boynumun borcudur düşüncesiyle bu yazıyı kaleme aldım.

Tiridine Bandım, hiciv ve benzetme (teşbih) gibi söz sanatlarıyla dopdolu, sosyal mesajlar içeren, güldürürken eğlendiren, eğlendirirken düşündüren çok mantıklı bir eser.

İşin sırrı da türkünün hikayesinde saklı.

Vakti zamanında yöre halkından türlü bahanelerle vergi toplayan ve her geçen gün bunu artıran bir bey vardı. Köylerde yaşayan ve dönemin eğlence kültürünün vazgeçilmezlerinden halk ozanları, sazlı sözlü meclislerde sürekli bu beyi eleştiriyorlardı.

Bunu duyan bey, duruma çok öfkeleniyordu. Bir gün din adamlarını çağırarak, sohbetlerinde ve vaazlarında kendisini öne çıkaracak söylemlerde bulanmaları emri verdi. İmamlar duruma itiraz edemediler ve dediğini yapmaya başladılar istemeyerek de olsa.

Bir gün beyin misafirleri gelecekti, bey halk ozanlarına haber göndererek, akşam gelmelerini ve konuklarını eğlendirmelerini istedi. Çalışanlarına da talimat vererek, herkese ikram edilecek et yemeklerinden ozanlara verilmemesini sadece etin suyuyla ekmek verilmesini söyledi. Onları bu şekilde cezalandırmayı düşündü.

Eğlence akşamı geldi çattı, lezzetli et yemekleriyle sofralar kuruldu, herkes afiyetle bir güzel yedi. Ozanlar ise etin suyuna ekmeği doğrayarak yediler. Bu yemeğe yörede ''tirit'' deniyor. Tirit, günümüzde ekmek yoksa susamsız simitle de yapılan yöresel bir yemek.

Herkes doydu ama ozanlar aç, yürekleri yaralı.

Sıra geldi eğlenceye. İlk ozan bağdaş kurup bağlamasını kucağına alarak herkesin ilk kez duyduğu türküyü okumaya başladı.

Manda yuva yapmış söğüt dalına

Yavrusunu sinek kapmış, gördün mü?

Manda, o dönemde Tosya’da köylünün geçim kaynağıdır. Etinden, sütünden, gücünden kısacası her şeyinden faydalanıyorlar. Genel olarak tüysüz ve derisi ince bir hayvan olduğu için güneşten çok etkilenir. Bu yüzden suya girmeyi ve gölgede yatmayı çok sever.

Dışarıda dinlenirken sulak alanlarda yetişen salkım söğüdün gölgesine yatar. Salkım söğüt, Devrez Çayı’ndaki pirinç tarlalarında çokça yetişen bir ağaçtır. Salkım söğüdü görenleriniz bilir, büyüdükçe dalları yere değen bir ağaçtır.

Manda, hem gölgesinden faydalanacağı hem de kendini koruyacağı için bu ağacı özellikle tercih eder. Söğüdün dallarının arasından giren sinekler ise yavrusunu ısırmaktadır. Isırmak olarak bildiğimiz kelime Tosya ağzında''kapmak'' olarak telaffuz ediliyor. Ozan türkünün bu mısralarında beyi salkım söğüde, köylüyü mandaya, kendisini de mandanın yavrusuna benzetiyor.

***

Köylüler sabah öküzle beraber tarlaya giderler. Tarlaya giderken öküzün boynuna torba asarlar, ki torbadan yemini yesin, güçlü kuvvetli çalışsın diye. Olur da torba öküzün boynundan düşer de sahibi onu görmezse tarlaya gidince öküz bir yana oturur sahibi diğer yana. O yüzden torba çok önemli. Türküde, ''öküzüm torbadan düştü'' sözüyle anlatılmak istenen, öküzün yemek yiyememesi, güçsüz kalması ve tarlada hiçbir işe yaramamasıdır. Tıpkı, yemeği verilmeyen ozan gibi.

Ozan, ''tiridine bandım bedava mı sandın, para vidim aldım'' dizelerinde tiridi bedava yemediğini çünkü bedelini zulme ses çıkararak ödediğini söylüyor ve köylülere seslenerek, ''gördün mü?'' diyor.

***

''Sabah ezan okurken müezzin minareden uçtu, gördün mü?'' dizeleriyle de imamların beyin zulmünü örtmeye çalıştığını, bozuk düzeni güzellemeye çalıştıkları için onu da kaybettiklerini ve aralarından uçup gittiğini ifade ederek, bunu da ''gördün mü?'' diyerek, şikayet ediyor köylüye.

Bu gerçekler hiciv ve teşbih sanatları yerine düz ifadelerle söylense belki bu kadar etkisi olmaz, yüzyıllardır dilden dile dolaşarak günümüze ulaşamazdı.

Türkünün hikayesi işte böyle türküseverler.

Tosya'ya manda heykeli dikilebilir

Tosya'nın mülki ve yerel yöneticilerine de bir önerim olacak.

İlçenin uygun bir yerine yapay olarak içinde çeltik başaklarının yer aldığı çeltik gölü yapılarak, gölün yanındaki salkım söğüt ağacının dallarının dibinde yavrusuyla gölgelenen bir manda heykeli dikilebilir. Tosya'nın Türkiye'de en çok bilinen eseri ''Tiridine Bandım''a çok yakışır, çok şık olur.

Türkünün hikayesi de pirinç bir levhayla heykelin yanına iliştirilebilir.

[Bu fotoğraf yapay zekayla üretilmiştir.]